Ahlak Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahlak Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Felsefe Nedir?


 Felsefe, en temel anlamıyla, insanın kendisini, evreni ve yaşamı anlama çabasıdır. Antik Yunanca kökenli bir kelime olan philosophia, "bilgelik sevgisi" anlamına gelir. Bu sevgi, sadece bilmekle yetinmeyip, derinlemesine sorgulamayı, kavramları analiz etmeyi ve varlık, bilgi, etik gibi temel konulara dair düşünmeyi gerektirir. Felsefe, insanın dünyayı ve kendisini anlamak için geliştirdiği en eski ve en köklü disiplinlerden biridir.

Felsefenin Amacı

Felsefenin temel amacı, sorular sormaktır. Ancak bu sorular, sıradan değil, çoğu zaman derin, evrensel ve bazen de çözümü zor olan sorulardır:

  • Varlık nedir? (Metafizik)
  • Bilgi nedir ve nasıl elde edilir? (Epistemoloji)
  • İyi ve kötü nedir? İnsan nasıl davranmalı? (Etik)
  • Güzellik nedir? Sanatın anlamı nedir? (Estetik)
  • Toplum nasıl düzenlenmeli? Adalet nedir? (Politik Felsefe)

Felsefe, bu sorulara kesin cevaplar vermekten çok, onları tartışmaya açar. Çünkü felsefede önemli olan, sonuca ulaşmak kadar süreci anlamaktır. Bu süreç, bireyin düşünme yetisini geliştirir ve onu daha eleştirel bir bakış açısına sahip kılar.


Felsefenin Dalları

Felsefe, tarih boyunca farklı dallara ayrılmıştır. Bu dallar, insanların dünyayı ve yaşamı anlamlandırma çabasının farklı yönlerini temsil eder:

  1. Metafizik: Gerçekliğin temel yapısını inceler. "Varlık nedir?" sorusuna cevap arar.
  2. Epistemoloji: Bilginin doğasını ve sınırlarını sorgular. "Bildiğimizi nasıl bilebiliriz?" sorusuna odaklanır.
  3. Etik: Doğru ve yanlış kavramlarını, insan davranışlarının ahlaki temellerini inceler.
  4. Estetik: Sanat, güzellik ve zevk gibi kavramları tartışır.
  5. Mantık: Doğru düşünme ilkelerini analiz eder ve akıl yürütmenin yapısını ele alır.
  6. Politik Felsefe: Adalet, özgürlük ve toplum düzeni gibi konuları araştırır.

Felsefenin Önemi

Felsefe, insana sadece düşünme becerisi kazandırmaz; aynı zamanda hayatın anlamını sorgulama ve kendi varoluşuna dair bir farkındalık geliştirme imkânı sunar. Günlük yaşamda karşılaştığımız etik sorunlar, sosyal adaletsizlikler, bilgiye dair şüpheler veya teknolojinin etik boyutları gibi birçok mesele, felsefi bir bakış açısı gerektirir.

Örneğin, "Yapay zekâ insanlığın geleceğini nasıl etkiler?" sorusu sadece bir bilim ya da teknoloji sorunu değildir; aynı zamanda etik, epistemolojik ve metafizik bir sorundur. Felsefe, bu tür karmaşık soruları anlamamıza ve onları tartışmamıza yardımcı olur.


Felsefe Herkes İçindir

Felsefe, yalnızca akademisyenlere veya filozoflara özgü bir uğraş değildir. Her insan, yaşamı boyunca, felsefi bir sorgulamanın içine girer. Çocukların "Neden?" sorusuyla başlayan merakı, insanın doğasındaki filozofça düşünme eğiliminin bir göstergesidir. Felsefe, bu merakın devam ettirilmesi ve derinleştirilmesi için bir araçtır.

Felsefe, insanın kendini ve çevresini anlamaya yönelik bitmek bilmeyen bir çabasıdır. Bu çaba, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük bir değer taşır. İnsanlığın ilerlemesi, çoğu zaman, felsefenin sunduğu eleştirel bakış açısına ve derin düşünme yetisine bağlıdır. Bu yüzden felsefe, geçmişten günümüze, her zaman önemli ve vazgeçilmez bir disiplin olmuştur.

Felsefe yapmaya başlamak için, bir soru sormak ve o sorunun peşine düşmek yeterlidir. "Felsefe nedir?" sorusu bile, bu yolculuğun ilk adımıdır.

Read More

Dilsiz Şeytanlar

İnsan kalabilme mücadelesi
Hz. Peygamber (s.a.v.) öyle buyurdu; "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır."
 - Dünyanın fakir bölgelerinde çocuklar açlıktan can verirken; sessiz duran, oralara elini uzatmayan kişi dilsiz şeytandır.

Herhangi bir hak sahibinin hakkı gasp edilirken, buna seyirci olarak duran kişi dilsiz şeytandır.
 Mağdur ve yoksul insanlar açlıkla kıvranırken tıka basa yemek yiyen ve ama bu yoksul insanları asla önemsemeyen kişi dilsiz şeytandır.


Gücün yanında yer alan ve zulüm altında inleyen insana destek vermeyen kişi dilsiz şeytandır.

Hangi dine, ırka, dile mensup olursa olsun çocukların öldürülmelerinden ıstırap duymayan kişi dilsiz şeytandır.

Zalim ve diktatör olanlara sen zalimsin demeyen kişi dilsiz şeytandır.

Atacağı her adımda menfaatini düşünen, yarının endişesiyle zulme karşı sessiz duran ve sürekli kıvıran,
renksiz, karaktersiz ve kişiliksiz her kişi dilsiz şeytandır.

Hangi dine mensup olursa olsun haksızlığa uğrayan biz mazlum için vicdanı sızlamayan kişi dilsiz şeytandır.

Elindeki imkanın bir kısmını fakir ve mağdurla paylaşmayıp, onun perişan halini geniş karnıyla seyreden kişi dilsiz şeytandır.
Aleyhine de olsa adaletin ve haklının yanında saf tutmayan kişi dilsiz şeytandır. Sonuç şudur :Bu dünyada dilsiz duran, öteki alemde mutlaka dilsiz olarak diriltilecektir.

Cahit Çagabey
Read More

Niçin Ölürüz?


''Suya düştüğünüz için değil, sudan çıkamadığınız için boğulursunuz.'' 

Edwin Louis Cole
Read More

ÖMER HAYYAM


HAYYAM (Ebul Feth Ömer bin İbrahim; Ömer Hayyam da denir), İranlı şair ve bilgin (Nişapur 1044.ay.y 1123/1136). Hayatı, gençlik yılları kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatıyla ilgili olayları anlatan bazı kitaplardan, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında çalıştığı, bu alanlarda düzenli bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Hayyam (”Çadırcı”) takma adını, atalarının çadırcılık yapmaları yüzünden aldığı söylenir.
Ömer Hayyam, dünyada en tanınmış şairdir, desek yeridir. Âlimliği de şairliği ile şöhrette eş değerdir. Matematik ve astronomide bugünkü ilmin temellerini atan bilginlerden biridir aynı zamanda. Hayyam edebiyat sahasında sadece rubaî bırakmıştır bize. Rubaîleri dünyevi olduğu kadar, uhrevîdir de Rubaîler dörtlükler hâlinde yazılar ve her dörtlük bir hüküm mesabesindedir. Hayatın felsefesini bu dörtlüklerde buluruz. Dünyada en güçlü rubaî yazarı olarak karşımıza çıkan Hayyam, herkesin okuduğu bir edebi kişiliktir. Dolayısıyla kültür dairesinden medeniyete ulaşan halkaların en güçlülerinden olmak itibarıyla da ayrı bir yeri vardır. Onun dörtlükleriyle hayatı anlamaya çalışanlar aynı düzlemde buluşarak, ortak değerler kazanmışlardır. Hayyama kimi Türk demiştir, kimi Fars Şiirlerini Farsça yazmıştır. İster Türk olsun ister Fars. İster Farsça yazsın ister başka dille O insanlığa yaşadığı çevrenin edebiyat diliyle ulaşmıştır.
 Hayyam, zamanında daha çok bilgin olarak ün kazandı. İran’ın, Selçuklular yönetiminde olduğu bir çağda yetişen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, birara Bağdat’a da gitti. Zamanının hükümdarlarından, özellikle selçuklu sultanı Melikşak ve Karahanlılardan Şemsülmülk’ten büyük yakınlık gördü. Saraylarında, meclislerinde bulundu. Reşidüddin’in “Cami-üt-Tevarih” adlı eserinde anlattığına göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaşıydılar.Hayyam,Hasan sabbah ve Nizamülmülk'ün arkadaşlığını anlatan ve  yüzyıllardır yinelenen ve halkın, hoşuna gittiği için vazgeçemediği,  düzeltilmesine kıyamadığı öykü şudur:
Her üçü de okulda öğrenimleri sırasında söz verirler: “Hangimiz yükselirsek, birbirimizi koruyalım!” Nizamülmülk  vezir olur. Hasan Sabbah’la Hayyam’a görev vermek ister. Hayyam, küçük bir maaşla yetinir. Hasan Sabbah sarayda görev alır. Hasan Sabbah’la Hayyam gerçi yakın yaşlardadır, ama vezir Nizamülmülk'le yaşıt olmaları için her birinin yüz yirmi yaşına kadar yaşamaları gerekirdi. Bu ise, olanak dışı olmamakla birlikte uzak bir ihtimaldır. Ama halk hayal dünyasında hala öyküyü bu haliyle sürdürüp duruyor.Oysa bu halk hikayesinde geçen olayda olduğu gibi Reşidüddin’in “Cami-üt- tevarih''adlı eserde verdiği bilginin gerçek olma ihtimali yoktur.çünkü Hayyam’ın Nızam’ül-Mülk ve Hasan Sabbah ile ders arkadaşı olduğu hakkındaki rivayet, tamamıyla uydurmadır. Nızam’ül-Mülk 408’de (1017) doğmuş, 485’te (1092) bir Batıni tarafından öldürülmüştür. Hasan Sabbah Elemut’u 483 (1090 - 1091) ele geçirmiş, 518’de (1124) ölmüştür.
 Gerek Hayyam’ın zamanında, gerek sonraki çağlarda yazılan kaynaklarda çağının bütün bilgilerini edindiği, o alanlarda derin tartışmalara girdiği, fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi okuttuğu yazılıdır. Ebu’l Hasan Ali El-Beyhaki onun çok bilgili bir kimse olduğunu, fakat müderrislik hayatının pek başarılı olmadığını bildirir. Ayrıca Zemahşeri ile uzun boylu tartışmalara giriştiğini, onun derslerine bile devam ettiğini, Zemahşeri’yi, bilgi bakımından beğendiğini yazar.
 Hayyam’ın fizik, metafizik, matematik, astronomi ve şiir konularında değişik eserleri vardır. Bunlar arasında İbni sina’nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır. Zamanında, bir bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyam’ın edebiyat tarihindeki yerini sağlayan, sonraki yüzyılarda da doğu islam dünyasının en büyük şairlerinden biri olarak anılmasına yolaçan Rubaiyat’ıdır (Dörtlükler).
Aslında ömer hayyam ismini yazdığı rubailerle günümüze kadar taşımıştır.Onu bu çağda gizemli kılan önemli farklardan biride şarap şairi olarak bilinmesine neden olan şarap ile ilgili rubaileridir.

      Ömer Hayyam, iran ve doğu edebiyatında rubai türünün kurucusu sayılır. Sonraları aralarına başkalarının eserleri de karışan bu rubailer iki yüz kadardır. Hayyam, oldukça kolay anlaşılan, yumuşak, akıcı, açık ve seçik bir dil kullanır. Şiirlerinde gerçekçidir. Yaşadıkları, gördüklerini, çevresinden, zamanın gidişinden aldığı izlenimleri yapmacığa kapılmaksızın, olduğu gibi dile getirir. Ona göre, gerçek olan yaşanandır, dünyanın ötesinde ikinci bir dünya yoktur. İnsan, yaşadıkça gerçektir, gerçek ise yaşanandır. En şaşmaz ölçü akıl ve sağduyudur. İnsan bir akıl varlığıdır. Gerçeğe ancak akıl yolu ile ulaşılabilir.
      Onun şiirinde zamanın haksızlıkları, softalıkları, akıl almaz saçmalıkları ince, alaylı, iğneleyici bir dille yerilir. Dörtlüklerinin konusu aşk, şarap, dünya, insan hayatı, yaşama sevinci, içinde bulunduğumuz geçici dünyanın tadını çıkarma gibi insanla sıkı bir bağlantı içinde bulunan gerçek eylem ve davranışlardır. Şiirlerinde işlediği konulara, çok yönlü felsefe açısından bakar. Aşk, sevinç, hayatın tadını çıkarma, Hayyam’a göre vazgeçilmez insan duygularıdır, insan hayatının ana dokusu bunlarla örülüdür. Bazı dörtlüklerinde filozofça derin bir sezgi, açık ve seçik bir insan severlik duygusu, gösterişten, aşırılıktan uzak bir yaşama anlayışı görülür.
KİM DEMİŞ HARRAMI BİLMEZ HAYYAM
BEN HELAL İLE HARAMI KARIŞTIRMAM
SENİN İLE İÇTİĞİM ŞARAP HELALDİR
SENSİZ İÇTİĞİM SU BİLE HARRAM...
Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiş, rubai alanında tek örnek olarak benimsenmiştir. Batı ülkelerinde adına bir çok dernek kurulmuş, rubaileri bütün batı dillerine, bu arada birçok defa Türkçeye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyam’ın Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri, Dörtlükler adı altında tercüme edilmiştir.


KAYNAKÇA
nergizhan dileklen(ömer hayyam)ilgi yayınları 2010-2011
harold lamb          (ömer hayyam)kaknüs yayınları 2010-2011
tahir galib seratlı   (ömer hayyam) kastaş yay.   2006
Abdülbaki Gölpınarlı; Hayyam ve Rubaileri inkılap kitap evi 2006
 Rüştü Şardağ; Bütün Yönleriyle Hayyam Rubaileri,özgür yayınları 2005

Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Read More

ÖMER HAYYAM FELSEFESİ VE DÖRTLÜKLERİ


(Nişabur-1044/Nişabur-1136)İranlı bilgin ve şair. Eldeki yapıtlardan ve bu arada özellikle onun hayatını anlatan kitaplardan mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında araştırmalar yaptıgı ve bu alanlarda düzenli bir ögrenim görmüş oldugu anlaşılan Hayyam'ın gençlik yılları hakkında ayrıntılı bilgi yoktur."Çadırcı" anlamına gelen Hayyam takma adını, atalarının çadırcı olmasından dolayı aldıgı söylenir.
Ömer Hayyam,yaşadıgı çagda daha çok bir bilgin olarak ün salmıştı. İran'nın selçuklular yönetiminde oldugu dönemde yetişmiş olan büyük şair, Belh, Buhara, Merv gibi Horasan ülkesinin büyük bilim merkezlerini gezdi; bir ara da Bagdat'a gitti. Başta Selçuklu sultanı Melikşah olmak üzere zamanının hükümdarlarından büyük yakınlık gören Hayyam, ünlü devlet adamı Nizamülmülk ve ünlü tarikat kurucusu Hassan Sabbah'la okul arkadaşıydı.

Read More

Thomas Aquinas 1225-1274

 



Ünlü Hristiyan Filozof. Kilise öğretisindeki çelişkileri ve Hristiyan inancını sistemleştirmekle uğraşmıştır. Eski bilgileri sentezlerken yardım aldığı kişi Aristoteles ve felsefesi olmuştur. Thomas’ın Tanrı’nın varlığı ile ilgili görüşleri 1917′de Kilise’nin yasası kabul edilmiştir.
Read More

Epikuros(Epikür) 341-270

 



Ahlak Felsefesinin en önemli düşünürlerinden biri. Felsefesinin ana fikri “mutluluk”. İnsan hayatının temel amacının “Mutluluğa ulaşmak”olduğunu öne sürer. Bu yol ona göre doğru “yol”dur. Mantık da doğru yola giderken kullanılması gereken bir araçtır. Epikür’e göre insan tanrı ve ölüm korkusundan kurtulmalıdır. Buna da ancak önyargı ve kuruntulardan kurtularak ulaşılacağına inanır. İnsanlar da dahil, dünya’daki herşeyin atomlardan meydana geldiğini savunur. Ölünce de yok olunacağına inanır. Tanrı ve ölüm ile ilgili en önemli sözü: “Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuzdur”.
Read More