Kürdistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürdistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kurdistan'a Sor - Kızıl Kürdistan - Kurdistan Rouge

 

Kızıl Kürdistan, Sovyetler Birliği'nin erken dönemlerinde, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Azerbaycan SSC) içinde kurulan bir idari bölgeydi. 7 Temmuz 1923'te kurulan Kızıl Kürdistan Özerk Bölgesi, esas olarak Kürt nüfusun yoğun olduğu alanları kapsıyordu. Bölgenin kurulmasının temel amacı, Kürt halkının Sovyetler Birliği'nin politikalarına uygun bir şekilde yönetilmesi ve entegrasyonunu sağlamaktı.

Coğrafi Konum ve Demografi

Kızıl Kürdistan, günümüz Azerbaycan'ının batısında, Karabağ bölgesinde yer alıyordu. Başlıca yerleşim birimleri arasında Laçin, Kelbecer, Kubatlı ve Zengilan gibi şehirler bulunmaktaydı. Bölge, çoğunlukla Kürt nüfusun yanı sıra Azeri ve Ermeni topluluklarına da ev sahipliği yapıyordu.

Politik ve Sosyal Yapı

Sovyetler Birliği'nin "halkların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesi doğrultusunda kurulan Kızıl Kürdistan, Kürt kültürünün ve dilinin korunmasına yönelik bazı politikalar uygulamaktaydı. Kürtçe eğitim ve yayınlar teşvik edilmiş, Kürtlerin kendi yerel yönetimlerinde söz sahibi olmaları sağlanmıştı. Ancak bu uygulamalar, Sovyetler Birliği'nin genel politikaları doğrultusunda sıkı bir kontrol altında yürütülmekteydi.


Kızıl Kürdistan'ın Dağıtılması

1930'larda, Sovyetler Birliği'nin merkezi hükümeti tarafından yürütülen politikalar neticesinde Kızıl Kürdistan Özerk Bölgesi dağıtıldı. Bölgede yaşayan Kürt nüfus, çeşitli nedenlerle başka bölgelere göç etmeye zorlandı. Bu dönemde yaşanan siyasi baskılar ve demografik değişiklikler, Kızıl Kürdistan'ın tarih sahnesinden silinmesine yol açtı.

Modern Dönem ve Miras

Kızıl Kürdistan'ın dağıtılmasından sonra bölgedeki Kürt nüfusu, Azerbaycan ve Ermenistan'ın farklı bölgelerine dağılmıştır. Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve ardından gelen siyasi değişiklikler, bölgedeki Kürtlerin durumunu daha da karmaşık hale getirmiştir. Günümüzde Kızıl Kürdistan'ın mirası, Kürt halkının tarihindeki önemli bir bölüm olarak anılmakta ve çeşitli akademik çalışmalara konu olmaktadır.

Kızıl Kürdistan, Sovyetler Birliği'nin etnik ve kültürel politikalarının bir yansıması olarak, Kürt halkının tarihindeki önemli bir dönemi temsil etmektedir. Kuruluşu ve dağıtılışı, dönemin politik dinamikleri ve Sovyetler Birliği'nin stratejik yaklaşımları çerçevesinde değerlendirildiğinde, Kızıl Kürdistan, Kürtlerin tarihi ve kültürel kimlikleri açısından önemli bir yer tutmaktadır. Bu bölgenin tarihi, Sovyetler Birliği'nin etnik azınlıklara yönelik politikalarının anlaşılması açısından da önemli bir örnektir.

Read More

Yasak Elma işi

 

Bir varmış bir yokmuş, Adem ve Havva isimli iki sevimli insan varmış. Tanrı onları cennet bahçesine yerleştirmiş ve "Bakın bu bahçe sizin oyun alanınız. İstediğiniz her şeyi yiyin, için, hoplayın, zıplayın. Ama şu elma ağacına yaklaşmayın!" demiş.

Adem ve Havva günlerini mutlu mesut geçirirken, cennet bahçesinde sek sek oynayıp meyve kokteylleri yudumlarken, elma ağacı sanki onlara "Gelin beni koparın, ben çok lezzetliyim!" der gibi göz kırpıyormuş. Tabii, Adem ve Havva'nın kulaklarında sürekli Tanrı'nın sesi yankılanıyormuş: "Elma ağacına dokunmayın, sakın ha!"

Bir gün, Havva biraz meraklı biraz da yaramaz bir ruh haliyle elma ağacının yanına gitmiş. Adem de onu takip etmiş çünkü o da en az Havva kadar meraklıymış. Tam ağacın altında durmuşlar ki, bir yılan çıkagelmiş. Bu yılan, bildiğiniz yılan değil, konuşan, espri yapabilen, biraz da kurnaz bir yılanmış.

Yılan, "Hey çocuklar, neden bu kadar çekingen davranıyorsunuz? Bu elmalar var ya, cennetin en iyi meyveleridir. Bir tane koparsanız dünya yerinden oynamaz, değil mi?" demiş.

Havva, "Ama Tanrı elma yememizi yasakladı. Belki de mideye dokunuyordur," diye cevap vermiş.

Yılan, "Ah Havva, sen de çok komiksin! Tanrı'nın aslında şakacı olduğunu bilmiyor musun? Şu elmayı kopar, sonra oturup birlikte kahkahalar atarız," demiş.

Adem araya girerek, "Bence Tanrı’nın şakalarına pek benzemiyor ama bir deneyelim bakalım," demiş.

Havva elini uzatmış ve elmayı koparmış. Tam o anda gök gürültüsü gibi bir ses duyulmuş: "Adem! Havva! O elmayı yemeyin demedim mi size?!"

Adem ve Havva bir anda irkilmiş, ellerindeki elmayı düşürmüşler. Havva, "Tanrı, aslında biz sadece ağacın sağlam olup olmadığını kontrol ediyorduk. Malum, cennet de olsa arada bakım yapmak lazım," demiş.

Tanrı gülerek, "Pekala, bakalım bu yasak elma size ne öğretecek," demiş ve onları cennetten yeryüzüne göndermiş.

O günden sonra Adem ve Havva dünyada yaşamaya başlamış. Havva elma tarifleriyle ünlü olmuş, elmalı turta, elmalı kurabiye yapmış. Adem ise bahçede çalışırken bir yandan da elmanın ne kadar faydalı olduğuna dair dersler vermiş. Ve ne zaman bir elma ağacı görseler birbirlerine göz kırparak, "Bir daha yasak elma işine girmeyelim," diye gülüşürlermiş.

Read More

Kürtlerin Tarihsel Kökenleri ve Antik Halklarla İlişkisi


Kürtlerin kökeni ve tarihi, Orta Doğu'nun karmaşık ve zengin tarihî dokusunun önemli bir parçasını oluşturur. Kürtlerin, antik Cardukia, Kardu, Gutti, Huri ve Med halklarının torunları olduğuna dair çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Bu teorilerin dayanak noktalarını tarihsel belgeler ve arkeolojik bulgular üzerinden inceleyebiliriz.

Cardukia ve Kardu

Cardukia (veya Karduene) bölgesi, bugünkü Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak ve Kuzeybatı İran’ı kapsayan bir coğrafi alanı ifade eder. Xenophon’un Anabasis adlı eserinde, M.Ö. 4. yüzyılda Karduk halkından bahsedilmektedir. Xenophon, on bin Yunan askeriyle Pers İmparatorluğu'ndan geri çekilirken, Kardukların yaşadığı bu bölgede zor bir geçiş yaptıklarını anlatır . hatırı sayılır bazı önemli tarihçiler, Kürtlerin kökeninin  Karduklara dayandığını öne sürerler.

Guttiler 

Guttiler, M.Ö. 3. binyılda Zagros Dağları civarında yaşamış bir halktır. Sümer yazıtlarında adı geçen Guttiler, Sümer ve Akad topraklarına saldırılar düzenlemişler ve bir süre Sümerler üzerinde hakimiyet kurmuşlardır . Guttilerin kökeni konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, Kürtlerin bu halkın torunları olabileceği ileri sürülmüştür.

Huriler

Huriler, M.Ö. 3. ve 2. binyıllarda Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve Suriye'nin bazı bölgelerinde yaşamış bir halktır. Huriler, Urartu Krallığı ve Mitanni Krallığı gibi önemli devletler kurmuşlardır. Hurilerin dili ve kültürü, Kürtlerin atalarından biri olabileceğini düşündürmektedir .

Medler

Medler, M.Ö. 7. yüzyılda bugünkü İran’ın batısında güçlü bir imparatorluk kurmuş olan bir İran halkıdır. Medler, Pers İmparatorluğu'nun temellerini atan halklardan biri olarak kabul edilir. Herodot'un eserlerinde Medlerin, Persler ve diğer İranî halklarla akraba olduğu belirtilir . Kürtlerin, Medlerin torunları olabileceği fikri, dilsel ve kültürel benzerliklerden kaynaklanmaktadır.

Akademik Çalışmalar ve Kanıtlar

Bu iddiaları destekleyen veya çürüten akademik çalışmalar ve tarihsel belgeler bulunmaktadır. Kürtlerin, bu antik halkların devamı olup olmadığı konusunda kesin bir sonuca varmak zor olsa da, bazı kanıtlar mevcuttur:

  1. Dil Bilimi: Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesinin İranî dilleri grubuna aittir. Medce ile Kürtçe arasındaki dilsel benzerlikler, Kürtlerin Medlerin torunları olabileceğini düşündürmektedir .
  2. Arkeolojik Bulgular: Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bulunan arkeolojik kalıntılar, Huriler ve Medler gibi antik halklarla kültürel bağlantılar göstermektedir .
  3. Tarihsel Belgeler: Eski Yunan, Sümer ve Asur kaynakları, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada antik halkların varlığını belgelemektedir. Bu belgeler, Kürtlerin tarihsel kökenlerinin izini sürmek için önemli ipuçları sunar .

Kürtlerin, antik Cardukia, Kardu, Gutti, Huri ve Med halklarının devamı olup olmadığı konusunda kesin bir yargıya varmak zor olsa da, tarihsel, dilsel ve arkeolojik kanıtlar bu bağlantıyı destekler niteliktedir. Kürtlerin kökenine dair daha derinlemesine araştırmalar, bu konuda daha net sonuçlara ulaşmamızı sağlayabilir.


Kaynakça

  1. Xenophon, Anabasis. (M.Ö. 4. yüzyıl)
  2. Xenophon hakkında modern araştırmalar
  3. Sümer ve Akad yazıtları
  4. Guttiler üzerine akademik çalışmalar
  5. Huriler ve Urartu Krallığı arkeolojik bulguları
  6. Huriler üzerine yapılan dilsel çalışmalar
  7. Herodot, Tarih. (M.Ö. 5. yüzyıl)
  8. Medler üzerine yapılan arkeolojik ve tarihsel araştırmalar
  9. Hint-Avrupa dilleri ve Kürtçe üzerine dilbilim çalışmaları
  10. Kürt bölgelerindeki arkeolojik bulgular
  11. Eski Yunan ve Sümer kaynakları
  12. Asur ve Babil belgeleri

Bu kaynaklar, Kürtlerin tarihsel kökenine dair daha fazla bilgi ve belge sunmaktadır. Kürtlerin kökeni ve tarihine dair daha derinlemesine çalışmalar, bu antik halklarla bağlantılarını daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Read More

Kürdistan'da Uluslaşmanın Önündeki Engel - Aşiretçilik

 

https://cahit-cagabey.blogspot.com/

Aşiretçilik, genellikle geleneksel ve ataerkil bir yapıya sahip olan aşiretlerin, toplumsal, politik ve ekonomik yaşamda önemli bir rol oynaması durumudur. Tarihsel olarak, birçok toplumda aşiretçilik güçlü bir sosyal organizasyon biçimi olmuştur. Ancak modern ulus-devletlerin oluşumu ve ulusal birlik arayışları bağlamında aşiretçilik, çeşitli sorunlar ve engeller yaratmaktadır. Bu analiz, aşiretçiliğin ulusal birlik ve uluslaşma süreci üzerindeki olumsuz etkilerini detaylı bir şekilde ele almaktadır.

Kolektif Kimlik ve Ulusal Kimlik Çatışması

Aşiretçilik, bireylerin ilk ve en önemli aidiyet hissini aşiretlerine karşı duymalarına neden olur. Bu durum, ulusal kimliğin inşası sürecinde ciddi bir engel teşkil eder. Ulusal birlik, bireylerin ve toplulukların kendilerini daha geniş bir ulusal kimliğin parçası olarak görmeleriyle mümkündür. Ancak aşiretçilik, bireylerin öncelikle aşiret kimliklerine bağlı kalmasına yol açarak ulusal kimliğin inşasını zorlaştırır.

Siyasi Güç Dağılımı ve Merkezileşme Sorunları

Aşiretçilik, siyasi güç dağılımında adaletsizliğe ve merkezi otoritenin zayıflamasına neden olabilir. Aşiret liderleri, kendi bölgelerinde ve topluluklarında bağımsız bir otoriteye sahip olurlar ve merkezi hükümetin yetkisini sınırlayabilirler. Bu durum, ulusal birliğin ve merkezileşmenin sağlanmasını zorlaştırır. Merkezi otoritenin zayıflaması, ulus-devletin temel prensiplerine aykırı bir durum yaratır ve siyasi istikrarsızlığa yol açabilir.

Sosyal ve Ekonomik Eşitsizlikler

Aşiretçilik, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin artmasına neden olabilir. Aşiret yapıları, belirli aileler veya klanlar arasında güç ve kaynakların yoğunlaşmasına yol açar. Bu durum, geniş çaplı ekonomik kalkınmayı ve sosyal adaleti engeller. Ulusal birlik için gerekli olan eşitlikçi ve kapsayıcı politikaların uygulanması, aşiretçiliğin hakim olduğu bir toplumda oldukça güçtür.

Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Sistemi

Aşiretler, kendi iç hukuk ve geleneklerine göre hareket ederler. Bu durum, ulusal hukukun üstünlüğü prensibini zayıflatır. Aşiret hukukunun ve ulusal hukukun çatışması, hukuki belirsizliklere ve adaletsizliklere yol açabilir. Uluslaşma süreci, tüm vatandaşların aynı hukuki sisteme tabi olmasını gerektirir. Ancak aşiretçilik, bu süreci engelleyerek, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesini zorlaştırır.

Eğitim ve Modernleşme

Aşiretçilik, modern eğitim sisteminin ve modernleşme süreçlerinin önünde engel oluşturabilir. Geleneksel aşiret yapıları, genellikle modern eğitime ve değişime direnç gösterirler. Eğitim ve modernleşme, ulusal birlik ve uluslaşma için kritik öneme sahiptir. Aşiretçilik, bu süreçleri yavaşlatarak ulus-devletin modernleşmesini ve ulusal birliğin pekişmesini zorlaştırır.

Bölgeselcilik ve Ayrılıkçılık

Aşiretçilik, bölgeselcilik ve ayrılıkçılık eğilimlerini körükleyebilir. Aşiretler, belirli bir coğrafi bölgede yoğunlaşmış olabilirler ve bu bölgelerdeki aşiretler, merkezi otoriteye karşı kendi bağımsızlıklarını savunabilirler. Bu durum, ulusal birliğe zarar verir ve ulus-devletin toprak bütünlüğünü tehdit eder.

Aşiretçilik, ulusal birlik ve uluslaşma sürecinde önemli engeller oluşturmaktadır. Kolektif kimliklerin çatışması, siyasi güç dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, hukukun üstünlüğü prensibinin zayıflaması, modernleşme ve eğitim süreçlerinin yavaşlaması ve bölgeselcilik eğilimleri, aşiretçiliğin uluslaşma önündeki temel engelleri olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, aşiretçiliğin etkilerinin azaltılması ve ulusal birliğin güçlendirilmesi için kapsayıcı ve bütüncül politikalar geliştirilmelidir. 

Read More

Büyük ve Müreffeh Kurdistan İçin

CAHİT ÇAGABEY

 Kalbimizin derinliklerinden yükselen bir özlemdir Kurdistan. Asırlardır süregelen bir hayal, bir umut ve bir sevda. Bu sevda, dağların doruklarından, ovaların enginliğine kadar her karış toprağımıza işlenmiş durumda. Tarihin sayfalarında yerini bulamasa da, halkının gönlünde taht kurmuş olan bu diyar, bizlere bir arada olmanın, birlikte nefes almanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyor.

Kurdistan, her sabah güneşin doğduğu, her akşam yıldızların parladığı bir cennet. Bu topraklar, sadece doğanın güzellikleriyle değil, insanlarının sıcaklığı, misafirperverliği ve kültürel zenginlikleriyle de bilinir. Her bir köyünde, kasabasında ve şehrinde tarihin izlerini, büyük bir mirası barındırır.

Ancak, Kurdistan sadece bir coğrafi alan değildir. O, halkının umutları, hayalleri ve özlemleridir. Geçmişin zorluklarına, acılarına ve mücadelelerine rağmen dimdik ayakta durmayı başaran bir halkın hikayesidir. Bu hikaye, her bir Kürt'ün kalbinde yankılanan, geleceğe dair inancını pekiştiren bir destandır.

Bir gün, büyük ve müreffeh bir Kurdistan'da yaşamak, halkımızın en büyük arzusudur. Bu hayal, yalnızca fiziksel sınırlarla değil, aynı zamanda barış, adalet ve eşitlik gibi evrensel değerlerle de şekillenir. Her bir vatandaşın özgürce yaşadığı, çocukların neşe içinde koşup oynadığı, gençlerin hayallerini gerçekleştirdiği bir Kurdistan... İşte bu, bizim en büyük ümidimizdir.


Müreffeh bir Kurdistan, sadece ekonomik refahla değil, aynı zamanda kültürel zenginliklerin korunması ve geliştirilmesiyle de anlam kazanır. Geleneklerimize, dilimize, müziğimize ve danslarımıza sahip çıkmak, bu büyük hayalin ayrılmaz bir parçasıdır. Her bir ezgi, her bir şiir, halkımızın ruhunu yansıtır ve bizlere kim olduğumuzu hatırlatır.

Birlik ve beraberlik, bu hayalin gerçekleşmesindeki en önemli adımlardır. Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp, ortak değerlerimiz etrafında kenetlenmeliyiz. Birlikte hareket ettiğimizde, hiçbir engel bizi durduramaz. Dağların, vadilerin ve nehirlerin ayırdığı değil, birleştirdiği bir coğrafya hayal ediyoruz.

Sevgili halkım, büyük ve müreffeh bir Kurdistan için çalışmak, her birimizin sorumluluğudur. Gelecek nesillerimize bırakacağımız en değerli miras, onların özgürce, güven içinde ve mutlu bir şekilde yaşayabilecekleri bir yurt olacaktır. Bu hayal, hepimizin kalbinde yankılanan bir melodi, gözlerimizde parlayan bir ışık olarak kalmalıdır.

Sonuç olarak, büyük ve müreffeh bir Kurdistan için el ele vermek, birlikte çalışmak ve hiç bitmeyen bir inançla ileriye bakmak zorundayız. Bu hayal, sadece bir ütopya değil, gerçekleştirebileceğimiz bir gerçektir. Hepimizin içinde yanan bu ateş, bir gün mutlaka Kurdistan'ı aydınlatacak ve bizleri hak ettiğimiz geleceğe taşıyacaktır.

Bir gün, büyük ve müreffeh Kurdistan'da buluşmak dileğiyle...

Read More

NUH PEYGAMBERİN ÜLKESİ KURDİSTAN

 


Nuh Peygamber'in gemisinin nereye indiği konusu, kutsal kitaplarda çeşitli şekillerde ele alınmıştır. Bu konuyu Tevrat (Eski Ahit), İncil (Yeni Ahit) ve Kur'an-ı Kerim bağlamında inceleyerek analiz edelim.

Tevrat (Eski Ahit)

Tekvin (Yaratılış) 8:4'te, Nuh'un gemisinin indiği yer şöyle belirtilir:

Yedinci ayın on yedinci günü, gemi Ararat dağlarına oturdu."

Ararat dağları" ifadesi, modern coğrafyada Ağrı Dağı olarak bilinen bölgeyi işaret eder. Bu bölge, Türkiye sınırları içerisinda bulunan Kuzey Kürdistan'ın, Ermenistan sınırına yakın bir yerdedir. Tarihsel olarak, bu bölge geniş anlamda Kürdistan olarak kabul edilir.

İncil (Yeni Ahit)

İncil'de, Nuh'un gemisiyle ilgili detaylar genellikle Tevrat'taki metinlere atıfta bulunur. Dolayısıyla, Yeni Ahit'te doğrudan bir alıntı bulunmaz, ancak Hristiyan teolojisi Tevrat'ın bu kısmını kabul eder ve yorumlar.

Kur'an-ı Kerim

Kur'an'da Nuh Peygamber'in kıssası çeşitli surelerde anlatılır. Gemiyle ilgili en belirgin ayetlerden biri şudur:

Hud Suresi 44. Ayet:

"Ve denildi ki: Ey yer, suyunu yut! Ve ey gök, (suyunu) tut! Su çekildi, iş bitirildi, gemi de Cudi üzerine oturdu ve 'Zalimler topluluğu Allah'ın rahmetinden uzak olsun!' denildi." 

Burada geminin Cudi Dağı'na oturduğu belirtilmiştir. Cudi Dağı, modern coğrafyada Türkiye'nin Şırnak ilinde yer almakta ve bu bölge de Kürdistan olarak kabul edilen alan içinde bulunmaktadır.

Tevrat ve Kur'an'da geçen iki farklı dağ ismi (Ararat ve Cudi) arasında bazı yorum farklılıkları olsa da, her iki dağın da genel olarak Mezopotamya'nın kuzeyinde, bugünkü Kürdistan bölgesinde yer aldığı kabul edilir. Ararat Dağı, Ağrı Dağı olarak bilinen bölgede olup, Cudi Dağı ise Şırnak ilinde bulunmaktadır. Bu iki dağın coğrafi yakınlığı, her iki kutsal kitapta da geminin iniş yerinin geniş anlamda Kürdistan olarak kabul edilen bölgeye işaret ettiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, hem Tevrat (Eski Ahit) hem de Kur'an-ı Kerim'de geçen yer tanımlamaları, Nuh Peygamber'in gemisinin indiği yerin Kürdistan bölgesi olduğuna dair bir çıkarım yapmamıza olanak tanır. Bu bağlamda, kutsal kitaplardan yapılan alıntılarla, Nuh'un gemisinin Kürdistan'a indiği iddiasını desteklemek mümkündür.

Read More

Kanî'ya Pîrè

 

Kolibaba dağının zirvesinde koyun sürüsü ve başlarında bir yaşlı kadın betimlemesi olan bir grup kaya var hemen önlerinde ise yerden çıkan bir su kaynağı bulunuyor, Çeşmenin adıda Kanîya Pîrê olarak bilinilir, Efsaneye göre Pîrê (yaşlı kadın) sürüsünü Kolibaba dağının tepesinde otlatırken su bulamaz sürünün telef olmaması için Tanrıdan hayvanlarını sulayacak bir çeşme ister bunun içinde yedi tane kurban keseceğini ahd eder, yaşlı kadının duası kabul olur orada Kolibaba dağının tepesinde yerden su fışkırır ama yaşlı kadın ahdını unutur ve sözünü yerine getirmez bu nedenle yaşlı kadın ve sürüsü orada taş olurlar.

Read More