Fakat gözleri gören ama önünde olup biteni fark edemeyen kişiler eleştirilir. Çünkü çoğu insan gözü olduğu halde görmez, kulağı olduğu halde duymaz, aklı olduğu halde anlamak istemez. Bu tür bireyler için İbni Sina’nın, “Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir” sözü tam yerinde bir ifadedir.
Kürdistan halkının elinde altın değerinde fırsatlar mevcut ama aklını işgalci devletlerin zihniyetine, gözünü onların bakışına teslim edenler, önlerindeki gerçekleri fark edemiyor ve çözümleyemiyor. Bu nedenle Ortadoğu’da yaşanan olayları anlamlandıramıyorlar. Eğer KDP ve ona bağlı yapılar işgalci güçlerle birlikte hareket etmek yerine Kürt halkıyla birlikte olsaydı, Kürdistan’da koşullar çok daha farklı bir düzeyde olabilirdi.
Ortadoğu, özellikle siyasal ve askeri bakımdan, genel olarak ise jeopolitik ve stratejik açıdan yeni değişim ve dönüşümlere sahne oluyor. Bu yeni süreç, gören gözlere, işiten kulaklara ve analiz edebilen akıllara yepyeni kapılar ve olanaklar sunmaktadır. Dar bakış açısına sahip olanlar, muhafazakâr davrananlar ve mevcut düzeni sürdürmekte ısrar edenler, yaşanan gerçekleri göz ardı ederek kendilerini koruyamaz ve yok olmaya mahkûm olurlar.
Bilindiği üzere, 7 Ekim 2023’ten itibaren özellikle İsrail ve Filistin, genel olarak ise Ortadoğu için yeni bir dönem başlamıştır. O tarihten bu yana Ortadoğu’da büyük çatışmalar meydana gelmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ortadoğu’da kurulan dengeler altüst olmaktadır. Mevcut süreci doğru değerlendiren herkes, kapısında büyük fırsatlar ve risklerin olduğunu fark edecektir. Bu tehdit ve fırsatları iyi analiz eden, hazırlığını akılcı bir şekilde yapanlar kazançlı çıkacaktır.
Bugünkü Ortadoğu ve Kürdistan koşulları, Birinci Dünya Savaşı yıllarını (1914-1918) andırmaktadır. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın öncülüğünde bölge yeniden şekillendirilmiştir. Rusya, 1917’deki Ekim Devrimi sonrasında Sykes-Picot Anlaşması’ndan çekilmiş olsa da, Ortadoğu ülkeleri üzerindeki etkisini sürdürmüştür. Özellikle İran’da. Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve yıkılışında Sovyetler Birliği’nin belirleyici rolü açıktır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu, hâkim güçler ve işgalci devletler arasında paylaşılmıştır. Bugün varlığını sürdüren pek çok ülke, 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ile şekillenmiştir. Ortadoğu’da şu anda süregelen kaos, savaş ve çatışmalar, bu dönemde ve sonrasında yapılan anlaşmaların sonucudur.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından en çok zarar gören, parçalanan ve temel haklarından mahrum bırakılan halk Kürt halkı olmuştur. "Yapay ulus devletlerin" (Irak, Türkiye, Suriye, İran) kurulmasıyla Kürt halkı, varlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Kürtler, bu işgalci devletlerin sınırları içinde büyük katliamlara maruz kalmıştır. Kürdistan’ın dört parçasındaki işgalci rejimler, Kürtlerin varlığını "homojen", "tek ulus" anlayışı içinde eritmek istemiştir.
On yıllardır Kürdistan’ın dört parçasında işgale ve yok etmeye karşı büyük direnişler ortaya konmuş, Kürt halkı on binlerce şehit vermiştir. Bu mücadeleler sonucunda Kürt halkı hem varlığını savunmuş hem de işgalci güçlere kendi iradesini kabul ettirmiştir. Kuzey Kürdistan’da mücadele sürerken, Doğu Kürdistan’da özgürlük çağrıları yükselmektedir. Rojava Kürdistanı’nda Kürtler kendi öz savunmalarını elde etmişlerdir. Güney Kürdistan’da ise, KDP ve Barzani ailesinin sebep olduğu baskı ve yarattığı yıpratmalara rağmen Kürt halkı özgürlüğünü savunmayı ve ihanete karşı durmayı başarmıştır.
Alıntı 'Derleme'
EmoticonEmoticon