Twitter - X- ve Alternatifleri

Dijital Dünyanın Mikroblog Platformları

Sosyal medya, günümüzde iletişim, haber alma ve topluluk oluşturma araçlarının başında gelir. Bu platformların en popülerlerinden biri olan Twitter, 2006 yılında kuruldu ve kısa sürede, özellikle haber paylaşımı ve anlık bilgi akışı açısından vazgeçilmez bir araç haline geldi. Ancak zamanla kullanıcılar, platformun politikaları, algoritmaları ve içerik denetimi gibi konularda eleştiriler yöneltmeye başladı. Bu durum, Twitter’a alternatif mikroblog platformlarının ortaya çıkmasına zemin hazırladı. İşte Twitter ve öne çıkan alternatifleri hakkında bir derleme


Twitter: Kısa ve Özün Gücü

Öne Çıkan Özellikler:

  • Karakter Sınırı: İlk etapta 140 karakterle başlayan tweet sınırı, 2017'de 280 karaktere yükseltildi.
  • Haber Odaklılık: Gerçek zamanlı bilgi paylaşımı ile dünya çapında gazeteciler, politikacılar, sanatçılar ve sıradan kullanıcılar için önemli bir platform.
  • Trendlere Odaklanma: Gündem sekmesi ve hashtag’ler sayesinde global ve yerel olaylar kolayca takip edilebiliyor.
  • Elon Musk'ın Satın Alımı (2022): Platform, iş modelinde ve moderasyon politikalarında değişikliklere gitmiştir. Bu durum kullanıcılar arasında hem destek hem de eleştirilerle karşılanmıştır.

Eleştiriler:

  • Algoritmik zaman akışı nedeniyle içeriklerin erişiminde dengesizlikler.
  • Yanlış bilgi yayılımı ve nefret söylemine karşı yetersiz müdahale.
  • Kimi kullanıcılar için reklam ağırlıklı bir deneyim.

Twitter Alternatifleri

Twitter’a alternatif olarak ortaya çıkan platformlar, genellikle özgürlükçü moderasyon politikaları, topluluk odaklı yapılar ve farklı teknik özellikler sunmayı hedefler.

1. Mastodon

  • Temel Özellikler: Merkezi olmayan bir yapıya sahip, açık kaynaklı bir sosyal medya platformudur. Mastodon’un farklı sunucuları (instance) bulunur ve bu sunucular, kendi topluluk kurallarını belirler.
  • Avantajlar: Merkeziyetçi yapıdan uzak olması nedeniyle daha özgür bir deneyim sunar.
  • Dezavantajlar: Kullanımı ve sunucu seçimi yeni kullanıcılar için karmaşık olabilir.

2. Bluesky

  • Kurucu: Twitter’ın eski CEO’su Jack Dorsey tarafından geliştirilen bir girişim.
  • Özellikler: Twitter’a benzer bir arayüz ve deneyim sunar. Ancak, protokol tabanlı bir yapı hedefler, yani kullanıcılar kendi içerik algoritmalarını seçebilir.
  • Mevcut Durum: Henüz beta aşamasındadır ve davetiyeyle katılım sağlanmaktadır.

3. Threads

  • Kurucu: Meta (eski adıyla Facebook) tarafından Instagram ile entegre şekilde tasarlanmıştır.
  • Özellikler: Basit ve kullanıcı dostu bir deneyim sunar. Özellikle Instagram kullanıcılarının doğrudan Threads’e geçiş yapması kolaydır.
  • Eleştiriler: Kullanıcı gizliliğiyle ilgili Meta’nın geçmişi nedeniyle endişeler taşınmaktadır.

4. Hive Social

  • Özellikler: Daha az algoritmik bir yapı ile kullanıcıların içeriklerini kronolojik olarak görmesine imkan tanır.
  • Avantajlar: Kişisel ve küçük topluluklara odaklanır.
  • Dezavantajlar: Teknik altyapı eksiklikleri ve düşük kullanıcı sayısı nedeniyle sınırlı etkileşim sunabilir.

5. Post

  • Hedef Kitle: Akademisyenler, gazeteciler ve profesyoneller için tasarlanmıştır.
  • Özellikler: Uzun içerik paylaşımı ve ödemeli haber abonelikleri gibi benzersiz bir yapıya sahiptir.
  • Dezavantajlar: Dar bir hedef kitlesi nedeniyle geniş kullanıcı tabanı bulunmamaktadır.

6. Reddit ve Discord (Alternatif Yaklaşımlar)

  • Reddit: Forum temelli yapısıyla geniş bir kullanıcı tabanı ve ilgi gruplarına hitap eder. Twitter kadar anlık olmasa da derinlemesine tartışmalara olanak tanır.
  • Discord: Daha çok sesli ve yazılı sohbet odaklı olsa da, topluluk odaklı kanallar sayesinde Twitter’ın yerini kısmen alabilir.

Twitter, anlık bilgi akışı ve haber odaklı yapısıyla benzersiz bir platform olsa da, kullanıcılar arasında artan memnuniyetsizlik, alternatiflerin doğmasını teşvik etmiştir. Mastodon gibi özgürlükçü yapılar, Threads gibi büyük teknoloji devlerinin çözümleri ve Bluesky gibi yenilikçi yaklaşımlar, mikroblog dünyasını çeşitlendirmiştir. Kullanıcılar, ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre bu alternatifler arasında kendilerine uygun bir platform bulabilir. Dijital iletişim dünyası ise bu çeşitlilikle zenginleşmeye devam ediyor.
Read More

Melayê Cizîrî: Kürt Edebiyatının ve Tasavvufunun Işığı

 Melayê Cizîrî (Mela Ehmedê Cıziri), 1567-1640 yılları arasında yaşamış, Kürt edebiyatının en büyük şairlerinden biri olmasının yanı sıra, bir mutasavvıf, alim ve filozof olarak da tanınır. Cizre’de doğan Melayê Cizîrî, Botan aşiretine mensuptur ve hayatını Kürt dilini, kültürünü ve tasavvuf düşüncesini yüceltmeye adamıştır.


Hayatı ve Eğitimi

Ahmed bin Muhammed adıyla dünyaya gelen Melayê Cizîrî, dindar bir ailede büyümüştür. İlk eğitimi, babasından aldığı dini bilgilerle başlamış, ardından Diyarbakır, Bingöl ve Hasankeyf gibi dönemin önemli ilim merkezlerinde tahsil görmüştür. Gramer, kelam, astronomi ve fıkıh gibi İslam ilimleriyle birlikte tasavvufa yönelmiş ve Diyarbakır'da Mele Taha’dan imamlık icazeti almıştır. Uzun yıllar Diyarbakır'ın Sırba köyünde imamlık yaptıktan sonra Cizre’ye dönerek hayatının geri kalanını burada geçirmiştir.

Cizîrî, Botan Beyliği’nin ileri gelenlerinden Mir Şeref Han’ın danışmanlığını yapmış ve bu vesileyle Kürt toplumunun sorunlarına çözüm arayışında etkili bir figür olmuştur​


Melayê Cizîrî: Kürt Edebiyatının ve Tasavvufunun Işığı

Melayê Cizîrî (Mela Ehmedê Cıziri), 1567-1640 yılları arasında yaşamış, Kürt edebiyatının en büyük şairlerinden biri olmasının yanı sıra, bir mutasavvıf, alim ve filozof olarak da tanınır. Cizre’de doğan Melayê Cizîrî, Botan aşiretine mensuptur ve hayatını Kürt dilini, kültürünü ve tasavvuf düşüncesini yüceltmeye adamıştır.


Hayatı ve Eğitimi

Ahmed bin Muhammed adıyla dünyaya gelen Melayê Cizîrî, dindar bir ailede büyümüştür. İlk eğitimi, babasından aldığı dini bilgilerle başlamış, ardından Diyarbakır, Bingöl ve Hasankeyf gibi dönemin önemli ilim merkezlerinde tahsil görmüştür. Gramer, kelam, astronomi ve fıkıh gibi İslam ilimleriyle birlikte tasavvufa yönelmiş ve Diyarbakır'da Mele Taha’dan imamlık icazeti almıştır. Uzun yıllar Diyarbakır'ın Sırba köyünde imamlık yaptıktan sonra Cizre’ye dönerek hayatının geri kalanını burada geçirmiştir.

Cizîrî, Botan Beyliği’nin ileri gelenlerinden Mir Şeref Han’ın danışmanlığını yapmış ve bu vesileyle Kürt toplumunun sorunlarına çözüm arayışında etkili bir figür olmuştur​


.


Edebi ve Felsefi Yönü

Melayê Cizîrî’nin en önemli eseri, Kürtçe Divanıdır. Bu eser, tasavvuf felsefesini, ilahi aşkı ve insanın manevi yolculuğunu ele alan şiirlerden oluşur. Şiirlerinde, Kürtçe dilinin estetik zenginliğini sergilerken, aynı zamanda Arapça ve Farsça’dan etkilenmiş çok katmanlı bir dil kullanmıştır. Eserlerinde Kürt halkının kültürel değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmış, aynı zamanda Türkler ve Farslar tarafından yapılan haksızlıklara da eleştirel bir bakış getirmiştir

Cizîrî’nin felsefesi, tasavvufun temel kavramlarından biri olan "Vahdet-i Vücut" (varlık birliği) anlayışını içerir. Ona göre aşk, insan varoluşunun temelidir ve evrensel bir birleştirici güce sahiptir. Bu düşünceler, şiirlerinde hem metaforik hem de açık bir şekilde dile getirilmiştir.


Şiirlerinden Örnekler ve Temaları

Şiirlerinde kullandığı imgeler, hem dini hem de dünyevi aşkı birleştirir. Örneğin, ilahi aşkı anlatırken doğa metaforlarına başvurur, insanın içsel yolculuğunu ele alırken mistik semboller kullanır. Şiirlerinden birinde şöyle der:

"Şebçiraxê Şebê Kurdistan im" (Kürdistan gecesinin ışığıyım).
Bu mısrada, halkına olan sevgisi ve Kürt diline duyduğu bağlılık, tasavvuf felsefesiyle harmanlanmıştır



 Mirası ve Etkisi

Melayê Cizîrî, Kürt edebiyatında hem tasavvuf hem de estetik açısından çığır açan bir figürdür. Şiirleri, Kürt toplumunun ulusal bilincini artırmış ve Kürt dilinin sanatsal bir araç olarak kullanımını yaygınlaştırmıştır. Onun eserleri, yalnızca Kürt edebiyatının değil, aynı zamanda İslam dünyasının tasavvuf edebiyatının da önemli bir parçası olarak kabul edilir.

Melayê Cizîrî’nin bıraktığı miras, bugün de hem akademik hem de sanatsal çevrelerde incelenmekte ve eserleri Kürt kültürünün önemli bir hazinesi olarak değerlendirilmektedir


Melayê Cizîrî, sadece bir şair değil, aynı zamanda Kürt halkının manevi liderlerinden biri olarak görülür. Şiirlerindeki derin anlam, felsefi bakış açısı ve estetik zenginlik, onun edebi dehasını ve kültürel katkısını gözler önüne serer. Bu yönüyle Melayê Cizîrî, Kürt kültürünün aydınlık bir yıldızı olmaya devam etmektedir.



Read More

“Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.” (İbni Sina)

Gözleri görmeyen bireyler, zifiri karanlıkta hayat sürerler. Onların neler hissettiğini tam anlamıyla bilemeyiz. Empati kurabiliriz ama hissettiklerini yüzde yüz deneyimleyemeyiz. Gözleri görmeyebilir ancak kalpleri ve zihinleri birçok şeye açıktır. Hisseder, duyar, düşünür, gelecekle ilgili hayaller kurar; herkes gibi politik-sosyal etkinlikler, eğitim, spor, sanat ve entelektüel faaliyetlerde bulunabilirler. Çevremizde gözleri görmeyen, güçlü duygulara ve düşüncelere sahip, işini kusursuz yapan insanlar var. Hayata dair duyguları ve tepkileri çok kuvvetlidir. Onları hiçbir şekilde yadırgayamazsınız.

Fakat gözleri gören ama önünde olup biteni fark edemeyen kişiler eleştirilir. Çünkü çoğu insan gözü olduğu halde görmez, kulağı olduğu halde duymaz, aklı olduğu halde anlamak istemez. Bu tür bireyler için İbni Sina’nın, “Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir” sözü tam yerinde bir ifadedir.

Kürdistan halkının elinde altın değerinde fırsatlar mevcut ama aklını işgalci devletlerin zihniyetine, gözünü onların bakışına teslim edenler, önlerindeki gerçekleri fark edemiyor ve çözümleyemiyor. Bu nedenle Ortadoğu’da yaşanan olayları anlamlandıramıyorlar. Eğer KDP ve ona bağlı yapılar işgalci güçlerle birlikte hareket etmek yerine Kürt halkıyla birlikte olsaydı, Kürdistan’da koşullar çok daha farklı bir düzeyde olabilirdi.

Ortadoğu, özellikle siyasal ve askeri bakımdan, genel olarak ise jeopolitik ve stratejik açıdan yeni değişim ve dönüşümlere sahne oluyor. Bu yeni süreç, gören gözlere, işiten kulaklara ve analiz edebilen akıllara yepyeni kapılar ve olanaklar sunmaktadır. Dar bakış açısına sahip olanlar, muhafazakâr davrananlar ve mevcut düzeni sürdürmekte ısrar edenler, yaşanan gerçekleri göz ardı ederek kendilerini koruyamaz ve yok olmaya mahkûm olurlar.

Bilindiği üzere, 7 Ekim 2023’ten itibaren özellikle İsrail ve Filistin, genel olarak ise Ortadoğu için yeni bir dönem başlamıştır. O tarihten bu yana Ortadoğu’da büyük çatışmalar meydana gelmiştir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ortadoğu’da kurulan dengeler altüst olmaktadır. Mevcut süreci doğru değerlendiren herkes, kapısında büyük fırsatlar ve risklerin olduğunu fark edecektir. Bu tehdit ve fırsatları iyi analiz eden, hazırlığını akılcı bir şekilde yapanlar kazançlı çıkacaktır.

Bugünkü Ortadoğu ve Kürdistan koşulları, Birinci Dünya Savaşı yıllarını (1914-1918) andırmaktadır. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın öncülüğünde bölge yeniden şekillendirilmiştir. Rusya, 1917’deki Ekim Devrimi sonrasında Sykes-Picot Anlaşması’ndan çekilmiş olsa da, Ortadoğu ülkeleri üzerindeki etkisini sürdürmüştür. Özellikle İran’da. Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve yıkılışında Sovyetler Birliği’nin belirleyici rolü açıktır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu, hâkim güçler ve işgalci devletler arasında paylaşılmıştır. Bugün varlığını sürdüren pek çok ülke, 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması ile şekillenmiştir. Ortadoğu’da şu anda süregelen kaos, savaş ve çatışmalar, bu dönemde ve sonrasında yapılan anlaşmaların sonucudur.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından en çok zarar gören, parçalanan ve temel haklarından mahrum bırakılan halk Kürt halkı olmuştur. "Yapay ulus devletlerin" (Irak, Türkiye, Suriye, İran) kurulmasıyla Kürt halkı, varlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Kürtler, bu işgalci devletlerin sınırları içinde büyük katliamlara maruz kalmıştır. Kürdistan’ın dört parçasındaki işgalci rejimler, Kürtlerin varlığını "homojen", "tek ulus" anlayışı içinde eritmek istemiştir.

On yıllardır Kürdistan’ın dört parçasında işgale ve yok etmeye karşı büyük direnişler ortaya konmuş, Kürt halkı on binlerce şehit vermiştir. Bu mücadeleler sonucunda Kürt halkı hem varlığını savunmuş hem de işgalci güçlere kendi iradesini kabul ettirmiştir. Kuzey Kürdistan’da mücadele sürerken, Doğu Kürdistan’da özgürlük çağrıları yükselmektedir. Rojava Kürdistanı’nda Kürtler kendi öz savunmalarını elde etmişlerdir. Güney Kürdistan’da ise, KDP ve Barzani ailesinin sebep olduğu baskı ve yarattığı yıpratmalara rağmen Kürt halkı özgürlüğünü savunmayı ve ihanete karşı durmayı başarmıştır.

Alıntı 'Derleme'

Read More

Kelile ve Dimne Bilgelik ve Erdemin Hikayesi

 

Doğu edebiyatının en kıymetli eserlerinden biri olan Kelile ve Dimne, sadece bir masal kitabı değil; aynı zamanda insanlığa öğüt veren, erdemli bir yaşamın yollarını gösteren bir bilgelik hazinesidir. Bu eser, M.Ö. 3. yüzyılda Hint hükümdarı Debşelem için yazılan, Pançatantra’dan esinlenmiş bir fabl kitabıdır. Beydeba tarafından kaleme alınan bu kıymetli eser, yüzyıllar içinde Farsça, Arapça ve diğer dillere çevrilerek dünyayı etkileyen bir klasik haline gelmiştir.

Eserin temelini hayvanların dilinden anlatılan hikayeler oluşturur. Bu öyküler, adalet, dostluk, sadakat ve ihanet gibi insanı derinden etkileyen kavramları işler. Kelile ve Dimne adlı iki çakalın çevresinde dönen hikayeler, derin ahlaki derslerle bezenmiştir.

Eserden İlham Verici Sözler

  1. “Hileyle kazanılan dost, düşmandan daha tehlikelidir.”
    İhanetin maskesini düşürür bu söz. Gerçek dostluğun değerini anlamamız gerektiğini öğretir.

  2. “Aklın rehberliği olmadan ne zenginlik, ne güç, ne de dostluk insana fayda sağlar.”
    Hayatta maddi değerlerin ötesinde, bilgelik ve doğru kararların önemi vurgulanır.

  3. “Düşmanın hatası, dostun sadakatinden daha çok şey öğretebilir.”
    Hayatta zor zamanların ve karşılaştığımız zorlukların öğretici yanını unutmamak gerektiğini anlatır.

Neden Okumalısınız?

Kelile ve Dimne, hem masal hem de hayat rehberi olarak okunabilecek bir eserdir. İnsanın zayıflıkları, erdemleri ve hayattaki çatışmaları hikaye aracılığıyla ustalıkla anlatılır. Her yaştan okuyucuyu etkileyen bu eser, bireyin kendini ve çevresini anlamasına yardımcı olur. Hem tarihi değeriyle hem de evrensel mesajlarıyla bu kitap, kitaplığınızda bulunması gereken nadide eserlerden biridir.

“Bir insanın değeri, kendisine verilen emanete olan sadakatiyle ölçülür.”
Kelile ve Dimne’nin en güzel öğretilerinden biri, dürüstlüğün ve güvenilirliğin insanı insan yapan en büyük erdemler olduğudur.

Son Söz

Kelile ve Dimne sadece geçmişin değil, bugünün de aynasıdır. İnsan ilişkilerindeki karmaşıklığı basit ve etkileyici hikayelerle anlatan bu eser, okuyucuya düşünme ve ders alma fırsatı sunar. Eğer hala bu klasikle tanışmadıysanız, hayatınıza derinlik katacak bu öykülere bir şans verin. Çünkü her hikayede, kendinizden bir parça bulacaksınız.

Read More

Edirne-İşkodra Kuşatmasında Kürtler

 

Tarihin Gölgesinde Kahramanlık ve Fedakarlık

1912-1913 yıllarında gerçekleşen Balkan Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu'nun en çetin sınavlarından biri oldu. Bu süreçte Osmanlı'nın savunma hattındaki şehirlerden Edirne ve İşkodra, sadece askeri mücadelenin değil, aynı zamanda milletlerin dayanıklılıklarının ve insan hikayelerinin destansı anlatımlarıyla dolu bir sahne haline geldi. Bu iki kuşatma sırasında Kürt savaşçılarının kahramanlıkları, Jön Türklerin beklenmedik geri çekilişleri ve Laz kadınlarının fedakarlıkları, Osmanlı'nın çok uluslu yapısının hem zorluklarını hem de gücünü ortaya koydu.


Kürt Savaşçılarının Kahramanlıkları

Edirne ve İşkodra'nın müdafaası sırasında Kürt savaşçıları, özellikle cesaret ve disiplinleriyle dikkat çekmiştir. Anadolu'nun doğusundan gelen bu savaşçılar, zor doğa koşulları ve düşmanın sürekli baskısına rağmen mevzilerini terk etmeyerek Osmanlı ordusunun belkemiği olmuşlardır. Kürt birlikleri, Osmanlı'nın çok uluslu ordusunun sembolü olarak, sadece savaş alanında değil, Osmanlı toplumundaki dayanışma ruhunu temsil etmiştir.

Edirne müdafaasında, Kürt savaşçıları dar geçitlerde direniş göstererek Bulgar kuvvetlerini yavaşlatmış, hatta kimi zaman saldırıya geçerek düşman hatlarını bozguna uğratmışlardır. İşkodra cephesinde ise bu kahramanlar, uzun süren kuşatmaya rağmen teslim olmayarak Osmanlı'nın şerefini koruma uğruna kendi canlarını hiçe saymışlardır. Bu kahramanlıkları, sadece bir askeri başarı değil, aynı zamanda fedakarlığın ve sadakatin simgesi olmuştur.


Jön Türklerin Kaçışı: Savaşın Gölgesindeki Ayrılıklar

Kürtlerin ve diğer Osmanlı askerlerinin bu fedakarlıklarına rağmen, Jön Türkler arasındaki bazı liderlerin savaştan kaçışı ve sorumluluklarını terk etmeleri, Osmanlı'nın içindeki siyasi çatlakları açığa çıkardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı bazı Jön Türk subayları, beklenmedik bir şekilde cepheleri terk ederek yalnızca askeri düzeni değil, aynı zamanda Osmanlı ordusunun moralini de zayıflatmıştır. Bu durum, sadece bir stratejik yenilgi değil, aynı zamanda savaşın Osmanlı toplumundaki ayrışmaları nasıl derinleştirdiğini de göstermektedir.


Laz Kadınlarının Fedakarlığı

Savaş sırasında, Laz kadınlarının gösterdiği fedakarlık ve cesaret, Balkan Savaşları'nın en unutulmaz hikayelerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Savaşın etkisiyle erkekler cephedeyken, Laz kadınları yaralı askerlerin tedavisi ve cephe gerisindeki lojistik desteğin sağlanmasında hayati bir rol oynamışlardır. Özellikle yaralı askerlerin taşınması, tedavisi ve beslenmesi için yapılan seferberlikte Laz kadınlarının ön saflarda olması, Osmanlı kadınlarının savaştaki rollerini yeniden tanımlamıştır.

Kimi zaman silah taşımış, kimi zaman ordu için yemek hazırlamışlardır. Edirne ve İşkodra kuşatmalarında, yaralıların taşınması için kurulan yardım ekiplerinde Laz kadınlarının öncülüğü, hem Osmanlı ordusuna hem de savaştan etkilenen sivil halka umut vermiştir. Bu kadınlar, savaşın getirdiği zorluklara rağmen neşeli türküler söyleyerek moral kaynağı olmuş ve dayanışmanın en güzel örneklerinden birini sergilemişlerdir.

Edirne-İşkodra kuşatmalarında yaşananlar, Osmanlı'nın çok uluslu yapısının çatışmalar kadar dayanışma anlarında da kendini gösterdiğini kanıtlar. Kürt savaşçılarının kahramanlıkları, Laz kadınlarının fedakarlıkları ve Jön Türklerin zayıflıkları, bu dönemin hem zafer hem de yenilgiyle şekillendiğini ortaya koyar. Tarih, sadece kazananların hikayelerini değil, aynı zamanda bu tür insanlık derslerini de hatırlamayı gerektirir. Edirne ve İşkodra'nın müdafaasında bir araya gelen bu farklı unsurlar, ortak bir kaderi paylaşmanın ne demek olduğunu anlatır. Bu hikayeler, Osmanlı'nın son yıllarındaki mücadele ruhunun canlı birer portresi olarak kalacaktır.

İşkodra kuşatmasının destansı direnişi o dönemin tanıklarının aracılığı ile sözlü Kürt edebiyatı Dengbêjlik sayesinde günümüze kadar gelmiştir, günümüzde de Dengbêj Şakıro'nun sesinden dinleyebiliriz. 


Şarkının sözleri ise şöyle....... 


Edirne, İşqodre di mehserê de mane

Contirkan namus firotine bi peran e

Şer qelibî ser milê lawê Kurdan e

Hewara me li jorê bi Xwedê

Li jêrê pênçsed jinê Lazan e

Zendê zer badane

Bi hewara şehîd û gazîyan canê xwe dane


Edirne, İşkodra muhasarada kalmış Jön Türkler namusu paraya satmış Savaşın yükü Kürd oğlunun omuzlarına binmiş Umudumuz yukarıda Allah Aşağıda beş yüz Laz kadını Sarı kolları sıvamış Şehit ve gazilere yardım için canlarını feda etmişler

Read More

Sapiens: İnsan Türünün Kısa Tarihi – Kitap Özeti

 

Sapiens kitabı incelemesi

Yuval Noah Harari’nin Sapiens: İnsan Türünün Kısa Tarihi adlı kitabı, insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar uzanan, etkileyici bir anlatımıyla dikkat çeker. Harari, insan türünün yükselişini dört ana devrim çerçevesinde ele alır: Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi, Sanayi Devrimi ve Bilimsel Devrim. Bu dönüşüm süreçleri, Homo sapiens’in diğer insan türlerine üstün gelmesini ve dünyaya hükmeden bir canlıya dönüşmesini açıklar.

Bilişsel Devrim

Yaklaşık 70.000 yıl önce başlayan Bilişsel Devrim, Homo sapiens'in sembolik düşünme, dil geliştirme ve kolektif iş birliği yeteneklerini kazandığı dönemdir. Bu sayede insanlar, diğer hayvanlardan farklı olarak büyük gruplar halinde organize olabilmiş ve hayal gücü ile mitler yaratarak kültürlerini şekillendirmiştir. Bu dönemde insanlar, avcı-toplayıcı yaşam tarzını sürdürüyordu.

Tarım Devrimi

12.000 yıl önce başlayan Tarım Devrimi, insanlığın tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. İnsanlar ilk kez bitkileri ve hayvanları evcilleştirerek yerleşik hayata geçtiler. Ancak Harari’ye göre, tarım devrimi her zaman pozitif sonuçlar doğurmadı. Yoğun çalışma, sınıf farklılıklarının artışı ve doğaya olan bağımlılık gibi sorunlar bu dönemde ortaya çıktı.

Sanayi Devrimi

  1. yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi, insanlık tarihinde üretim ve teknoloji açısından dev bir sıçrama yarattı. Makineleşme, ekonomik büyümeyi hızlandırdı ve insan yaşamını kökten değiştirdi. Bu dönem, şehirleşme, modern ekonomik sistemlerin doğuşu ve kapitalizmin yükselişiyle şekillendi.

Bilimsel Devrim

Harari, 16. yüzyıldan itibaren başlayan Bilimsel Devrimin insanlık tarihini yeniden şekillendirdiğini vurgular. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler, insanlar için doğanın gizemlerini çözme ve yeni güçler elde etme fırsatı sundu. Günümüzde bu devrim, genetik mühendislik, yapay zeka ve uzay araştırmaları gibi alanlarda devam etmektedir.


Kitabın Ana Temaları

Homo sapiens’in Evrimi: İnsan türünün fiziksel ve zihinsel dönüşümü.

Kültürel Evrim: Mitlerin, dinlerin ve ideolojilerin insan toplumlarındaki etkisi.

Teknolojik Gelişim: Tarım, sanayi ve bilim devrimleriyle gelen değişimler.

Geleceğin İnsanlığı: Harari, insan türünün gelecekte karşılaşacağı etik ve teknolojik sorunlara da değinir.

Read More

Baptiste Henri Poujoulat : Kürtlerin Direnişi

 

Fransız Seyyah Baptiste Henri Poujoulat

Baptiste Henri Poujoulat, 19. yüzyılda Anadolu ve Kürdistanı gezmiş ve bu bölgelerde yaşayan halklar hakkında çeşitli bilgiler vermiştir. Malatya ve çevresindeki Kürt toplulukları, onun gözlemleri arasında yer alır. Poujoulat, Malatya’nın Akçadağ bölgesinde Kürtlerle Türkler arasında yaşanan bir çatışmaya tanık olur. Seyyah, Kürt savaşçılarının direniş gücünü ve onurlu duruşlarını överek, onları antik çağdaki Yunan ve Roma savaşçılarının cesaretiyle kıyaslar. Özellikle Kürtlerin Osmanlı merkezi otoritesine karşı zaman zaman başkaldırarak, kendi aşiret yapıları ve özerkliklerini koruma yönündeki çabalarını vurgular. Ayrıca, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın, Osmanlı’yı zayıflatmak için Kürt isyanlarına destek sağladığına dair söylentilerden bahseder.

Poujoulat’ın gözlemleri, Kürtlerin Osmanlı’ya karşı yerel otoritelerini koruma mücadelesini ve bu mücadelenin dış etkilerle nasıl karmaşık bir hal aldığını anlamamıza yardımcı olur. Bu gözlemler, aynı zamanda Kürt toplumunun, Osmanlı’nın merkeziyetçi politikalarına karşı direnme motivasyonlarını da yansıtır.

Tarihi Bağlam: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kürt İsyanlar

18.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, iç ve dış sorunlarla mücadele eden bir devletti. İmparatorluğun dört bir yanındaki farklı etnik ve dini gruplar, Osmanlı’nın merkeziyetçi politikalarından ve Tanzimat reformlarından etkilenmişti. Kürt aşiretleri, yerel otoritelerini ve özerkliklerini korumak amacıyla zaman zaman Osmanlı’ya karşı ayaklanmalara öncülük ediyordu. Bu ayaklanmalar, merkezi otoritenin zayıf olduğu yerlerde daha çok görülüyordu.

Bu bağlamda, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’ya karşı kendi bağımsızlık mücadelesi ve merkezi yönetimle girdiği çatışmalar, bölgedeki etnik gruplar için bir fırsat doğurdu. Mehmet Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Kürt ayaklanmalarını kışkırtarak veya destek vererek kendi konumunu güçlendirmeye çalıştı. Poujoulat’ın eserindeki bu bölüm de, Kürt isyanlarının arka planında Mehmet Ali Paşa’nın sağladığı desteğin etkisini ele alıyor.

Poujoulat’ın Gözlemleri: Kürtlerin Direnişi ve Onurlu Savaşçılar

Metinde, Poujoulat, Kürt savaşçıların cesur bir örneğini anlatıyor. Osmanlı ordusu tarafından yakalanan bir Kürt, esir düşmüş olsa bile onurundan vazgeçmiyor ve düşmanlarına teslim olmanın getirdiği utanç duygusuyla hayatına son veriyor. Poujoulat, bu davranışı "tarihte örneği görülmemiş bir vatanseverlik" olarak yorumluyor ve Kürt savaşçının, antik Yunan veya Roma askerlerinden daha üstün bir cesaret sergilediğini belirtiyor. Bu yorum, Kürtlerin yerel kimliklerini ve onurlarını koruma konusundaki kararlılığını vurgulayan bir övgü olarak değerlendirilebilir.

Bu anekdot, aynı zamanda Kürt savaşçılarının bireysel kahramanlıklarına dikkat çekiyor. Poujoulat, bu olaydan etkilenerek Kürtlerin onurlu ve direnişçi bir halk olarak tanımlanabileceğine dair bir gözlemde bulunuyor.

Mehmet Ali Paşa’nın Kürt Ayaklanmalarına Desteği

Poujoulat, Osmanlı ordu kampında duyduğu söylentilere dayanarak, Kürt ayaklanmalarının Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından teşvik edildiğini ifade ediyor. Mısır Valisi’nin Osmanlı karşıtı politikaları doğrultusunda Kürtlere silah ve mühimmat sağladığı, bu destek olmasa isyanın bu kadar uzun sürmeyeceği şeklinde bir yorumda bulunuluyor. Osmanlı ordusundaki askerlerin ve komutanların arasında yayılan bu söylentiler, Poujoulat’ın da belirttiği gibi, isyanın süresini ve direnişin gücünü artıran etkenlerden biri olarak değerlendiriliyor.

Bu bilgi, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç sorunlarının dış müdahalelerle daha da karmaşık bir hale geldiğini gösteriyor. Mehmet Ali Paşa’nın desteği, Osmanlı’nın iç huzurunu bozmak için stratejik bir hamle olarak yorumlanabilir ve Kürt isyanlarının daha güçlü bir şekilde Osmanlı’ya karşı koymasına olanak tanımıştır.

Kürt Ayaklanmasının Bastırılması ve Sonuçları

Metinde, Kürtlerin yenilgiye uğradığı ve Osmanlı'nın, Kürt isyanını bastırmasının ardından bölgeye sürekli yeni asker sevk ettiği belirtiliyor. Bu durum, Osmanlı’nın ayaklanma sonrası bölgeye olan ilgisinin arttığını ve Kürtlerin merkezi yönetime tabi olmalarını sağlamak amacıyla askerî varlığını güçlendirdiğini gösteriyor. Osmanlı Devleti, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden yeni askerler getirerek, Asya topraklarındaki güvenliği sağlama ve isyanların tekrarını engelleme amacındaydı.

Poujoulat’ın Perspektifinden Kürt Ayaklanmalarına Bakış

Poujoulat, Kürtlerin direnişini ve cesaretini överken, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kürtlerle olan ilişkilerini eleştirir bir tutum sergiler. Poujoulat’ın eserinde geçen bu gözlemler, dönemin Avrupa bakış açısını ve Osmanlı topraklarındaki çeşitli etnik gruplara duyulan ilgiyi yansıtır. Kürtlerin, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı kendi kimliklerini koruma çabaları Poujoulat için takdir edilecek bir özellik olarak değerlendirilir.

Read More

Ortadoğu Cehenneminde Kürtler Ne Yapmalı?

 

Kürtler Ne Yapmalı?

Ortadoğu, yüzyıllardır kaos, çatışma ve güç mücadeleleriyle anılan bir coğrafya. Tarih boyunca bu topraklar, büyük medeniyetlerin doğduğu ve aynı zamanda yok olduğu bir alan oldu. Günümüzde ise petrol, su ve etnik-dini çeşitlilik gibi faktörler, bölgenin sürekli bir istikrarsızlık içinde kalmasına neden oluyor. Bu çalkantılı coğrafyanın tam kalbinde yer alan Kürtler, bölgenin en büyük devletsiz halkı olarak dikkat çekiyor. Peki, bu zorlu ortamda Kürtler nasıl bir yol izlemeli?


1. Tarihten Ders Almak

Kürtler, tarih boyunca bölge güçleri arasında sıkışmış ve çoğu zaman büyük güçler tarafından kullanılmak istenmiştir. 20. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte Kürtler, bağımsızlık ya da özerklik mücadelelerinde başarısızlıkla sonuçlanan birçok girişim yaşadı. En büyük derslerden biri, dış güçlerin vaatlerine aşırı güvenmenin uzun vadede hayal kırıklığına yol açabileceğidir. Bu nedenle, Kürt liderlerinin uluslararası ilişkilerini dikkatle kurgulaması, ama nihai olarak halkın öz gücüne dayalı bir strateji geliştirmesi hayati önem taşır.


2. Bölgesel İşbirliğine Yönelmek

Ortadoğu’da Kürtlerin dört ülkeye (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) dağılmış olması, ulusal birliğin önündeki en büyük engellerden biri. Ancak bu durum, aynı zamanda Kürt halkını daha güçlü bir bölgesel aktör yapma potansiyeli taşıyor. Kürt liderler, bölgesel işbirliği kanallarını güçlendirmeli ve aralarındaki ideolojik farklılıkları bir kenara bırakarak ortak bir hedef etrafında birleşmelidir.

  • Irak Kürdistanı: Bölgenin en istikrarlı Kürt yönetimi olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), diğer Kürt grupları için bir model olabilir. Ancak IKBY’nin iç siyasi sorunlarını çözmesi ve komşu ülkelerle dengeli ilişkiler kurması gerekiyor.
  • Türkiye ve Suriye Kürtleri: Bu iki bölge, Kürt hareketinin en dinamik ama aynı zamanda en çatışmalı alanları. Demokratik özerklik gibi yerel çözümler üzerine yoğunlaşmak, uzun vadede sürdürülebilir bir yol olabilir.

3. Eğitim ve Kültürel Kalkınmaya Öncelik Vermek

Bir halkın özgürleşmesi sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve eğitimsel kalkınmayla mümkündür. Kürt halkı, dillerini ve kültürlerini koruyarak bu alanda daha büyük bir farkındalık yaratmalıdır. Bu, hem iç dayanışmayı artıracak hem de uluslararası kamuoyunun dikkatini çekecektir.

  • Eğitim Seferberliği: Özellikle Kürt gençlerinin eğitimine yatırım yapılması, halkın uzun vadeli gücünü artıracaktır.
  • Dijital Medya ve Kültür: Kürt diasporası ve yerel halk, internetin sunduğu imkanlarla kültürlerini ve davalarını uluslararası arenada daha görünür kılabilir.

4. Siyasi ve Askeri Dengeler

Ortadoğu’da silahlı mücadele, bazı durumlarda Kürt hareketlerinin meşruiyet kazanmasına katkıda bulunmuş olsa da, bu stratejinin sınırları vardır. Siyasi kazanımları kurumsallaştırmak ve müzakere masasında yer almak, kalıcı çözümler için gereklidir. Aynı zamanda Kürtlerin, bölge ülkeleriyle çatışmaktan çok uzlaşı ve işbirliği yollarını araması faydalı olacaktır.


5. Uluslararası İlişkilerde Akılcı Politikalar

Kürtlerin en büyük şanssızlığı, uluslararası toplumun bölgedeki çıkarlarını kendi kaderlerinden daha önde tutmasıdır. Ancak bu durum, Kürtlerin diplomasi ve lobi faaliyetlerinde daha etkin bir rol oynamasını zorunlu kılıyor. Kürtler, ABD, Avrupa Birliği ve diğer küresel güçlerle ilişkilerini geliştirirken, aynı zamanda komşu ülkelerle de diyalog kanallarını açık tutmalıdır.



Ortadoğu cehenneminde Kürtler için bir gelecek inşa etmek kolay olmayacak. Ancak güçlü bir ulusal birlik, eğitim ve kültüre verilen önem, siyasi ve askeri dengeleri doğru yönetme kabiliyeti ve uluslararası ilişkilerdeki akılcı bir strateji ile bu zorlu coğrafyada anlamlı kazanımlar elde edilebilir. Kürt halkının, tarihinden ders çıkararak, kendi öz gücüne ve dayanışmasına dayalı bir gelecek inşa etmesi, uzun vadede en sağlam yol olacaktır.

Read More