“Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...”
Sufilerin Evreni Kavrayışları
Sevgi ve sezgi sayesinde ermiş kişiler, bilimsel olmasa da gönül rahatlığı ve kafa huzuru içinde mikro evrenden makro evrene kadar çok şeyi kavrayabilmektedir. Kaldı ki söyledikleri çok şeyin doğruluğu günümüzde modern teknoloji ve quantum kuramı sayesinde doğrulanmaktadır. Örneğin Cüneyd-i Bağdadi “suyun rengi, kabın rengidir” diyor. Muhiddin Arabi “Tanrıyı görmek isteyenler eşyaya baksınlar” diye öğütlüyor. Hepsinden öte Hallac-ı Mansur: “Enel Hak” dediği zaman bu yaklaşımın sınırlarına gelip dayanmıştı. Evrenin sırrına erişmişti. Tanrıyı kendi içinde hissediyordu. Tanrıyı kendi içinden dışarıda sanmak ve aramak abestir. Yunus ne demiş “Bir ben vardır, benden içerü”. Tanrı evrenin bizzat kendisidir denilebilir mi? Acaba sır bu mu? Aslında herkes ne hissediyorsa o olacak, yani kara toprak olacağını hisseden kara toprak olacak, cennette olacağını hisseden cennette, cehennemde olacağını hisseden cehennemde, Tanrıya döneceğini hisseden Tanrıya dönecek, görüntüyle uğraşmayıp gerçek sırra erenler de, belki bunların aslında hep aynı şeyler olduğunu bilecekler.
Bu nedenle bizlerin görüntüyle uğraşmayı bırakıp artık özü aramamız gerek. Bu konuda Yunus’un deyişi çok çarpıcı “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm”. Özü ararken uzağa gitmeye de gerek yok. İçimize bakabilirsek ve kendimizi gözlemleyebilirsek onu görebileceğiz. Etrafımızdaki canlı cansız her şey onunla dolu yeter ki görmeyi bilelim. Zaten görmek aydınlanmayı bilfiil yaşamak demektir.
Madem ki evreni oluşturan her şey Tanrının yansımasıdır, bunları bir arada tutan da sevgidir. Sevdiğimiz ama her şeyi sevdiğimiz sürece gerçeğe yakınlaşacağız ve belki de bütünleşeceğiz. Doğaldır ki sevmek için de bilmek gerekir. Bakın bu konuda Paracelsus ne diyor: “Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan değersizdir.